Ben bir İstanbul escortuyum.
Geceyi yaşar, sabahı unuturum.
Ama bir adam vardı…
Sabahı da yaşadı, ardından içime sinen o boşluğu bıraktı.

O gece her şey sıradan başlamıştı.
Klasik bir mesaj, konum, otel bilgisi…
Giyindim. Üzerimde kırmızı dantel bir takım, saçlarım açık, topuklularla otele giriş yaptım.
Ama kapıyı açtığında…
Gözlerinde başka bir şey vardı.
Arzu değil… bakış.
Bana öyle baktı ki, bir an kendimi çıplak hissettim.
Sadece vücudumla değil, içimle de soyulmuş gibiydim.
Sessizdi.
Hiç acele etmedi.
Odaya geçtik.
Bir kadeh şarap doldurdu.
Ve dedi ki:
“Seninle sadece sevişmek istemiyorum… seni hissetmek istiyorum.”
Bu cümle beni hazırlıksız yakaladı.
Ama içimde bastırdığım bir şeyleri de ortaya çıkardı.
O gece ilk kez bir adamın kucağında kalbimle kıvrıldım.
Göğsüne başımı yasladım.
Sonra bana dokundu.
Ama farklıydı…
Tenime değil, dikkatime dokunuyordu.
Sonra sevişmeye başladık.
Ama bu sevişme…
Bir kadınla bir erkeğin buluşması değil, iki yalnızlığın birleşmesiydi
Göğsümde ağladı.
Ben de içimde bir şeylerin çatladığını hissettim.
Yüzüme bakarken,
“Senin içinden çıkmak istemiyorum,” dedi.
O an sadece vücuduma değil, sesime de girdi.
Gecenin sonunda çırılçıplak bir şekilde yatağa sarıldık.
Hiç konuşmadık.
Ama vücutlarımız konuştukça, kalplerimiz sustu.
O günden sonra beni defalarca aradı.
Ama ben geri dönmedim.
Çünkü ben escort.
Ve escort kadının en net sınırı şudur:
Bağ kurmaz. Kurarsa yanar.
Ama hâlâ biliyorum…
O başka kadınlara dokundu.
Ama o geceki gibi gözlerini kapatmadı.
Ben İstanbul’da her gece farklı bir tenle birleşirim.
Ama bazı geceler…
Vücuttan fazlasını veririz.
Ve o zaman, gece sabaha dönmez…
Kanın altında, yıllarca yanar.